Düzce ve İlçeleri Web Tanıtım Kültür
  Gölyaka
 

Gölyaka, Düzce

 Gölyaka, Düzce'nin bir ilçesidir. Güzeldere Şelalesi, Efteni Doğal Gölü, Kardüz Yaylası, Pürenli Yaylası ve Kültür Parkı, görülebilecek yerler arasındadır.

 

Gölyaka'ya Ulaşım

Türkiye’deki yeni ve eski iki başkenti birbirlerine bağlayan karayolunun orta noktasında bulunan Düzce’nin turizm potansiyelini bünyesinde barındıran Gölyaka orman ve gökyüzünden aldığı su renkleriyle, üstelik isterseniz dilerseniz sıcak su parıltıları ile sizi karşılamaya hazır! Keşfetmenizi bekleyen bu doğa parçası size o kadar yakın ki. Doğu’dan geliyorsanız Düzce’den hemen sonra Batı’dan geliyorsanız Düzce’ye hemen varmadan, D-100 Karayolu ve TEM Otoyolu ile rahatlıkla ulaşabileceğiniz bir noktada. Tabiat bir yana burada; Kafkasya’dan, Doğu Karadeniz bölgesinden, Kuzey Irak’tan, Balkanlar’dan ve Akdeniz bölgesinden gelen kültürlerin izlerini de sürebilirsiniz. Toprak altında saklı tarihin yüzeydeki kısmı ise cabası. O’nun ilk gerçek kaşiflerinden olmaya ne dersiniz? Ekonomik, Dinlenme ve Eğlence, Kongre, Politik, Sosyal, Dinsel, Spor, Gençlik ve Öğrenci, Kültür, Sağlık turizm tiplerinin tümünün yapılabileceği kaç yer biliyorsunuz? İsterseniz önce günübirlikçi olarak gelmeyi deneyin. Ne dersiniz?

Gölyaka’nın Tarihçesi

Gölyaka coğrafi konumu ve tabiatı itibarı ile ele alınırsa; tarih öncesinden günümüze insanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için uygun bütün unsurları bünyesinde barındıran topraklara sahip olduğu görülür. Ancak bu topraklarda günümüze değin konu ile ilgili kapsamlı bir araştırma yapılamamış, geçmiş dönemlere ait insani aktivitenin ürünleri ise gerektiğince muhafaza edilemediğinden tamamen denilebilecek bir ölçüde yok olmuştur. Gölyaka araştırmacılar için bakirdir.

Türk İskanı Öncesi

Anadolu’da insanın ortaya çıkışından itibaren bu topraklarda da yaşamın kesintisiz var olduğu rahatlıkla söylenebilir. Hattiler, Hititler , Bebrikler, Bittniler, Traklar, Frigler, Lidyalılar, Persler, Romalılar ve Bizanslılar bu topraklar üzerinde hakim ya da etkili olmuş. Slav, Cermen, Arap, Sasani ve son olarak da Türk akınları da bu topraklara yapılmış. Büyük Selçuklular tarafından batıya doğru sevk edilen Türk boyları 11. yüzyılda Marmara ve Ege kıyılarına kadar yayılmışlar, kimi yerlerde de yerleşik hayata geçmişler.

Türk Akınları ve İlk Yerleşimleri

1072-1073 yıllarında Artuk Bey komutasındaki Büyük Selçuklu Ordusu Sapanca gölüne kadar ilerlemiş, Haçlı seferleri sonucunda her ne kadar Bizans, egemenliğini yeniden güçlendirmeye çalışmışsa da 1078’de Süleyman Şah Üsküdar’a kadar ulaşmış. 1176 yılında 2. Kılıçarslan Miryakefelon savaşıyla Bizans ordularını yenilgiye uğratmış ve Sakarya’ya kadar ilerlemiş. Kurulan Türkiye Selçukluları devletinin yıkılması ile ortaya çıkan Osmanoğulları beyliği Bilecik ve civarına uzanarak zamanla tüm bölgeye hakim olmuş. Bolu çevresindeki ilk Türkmen yerleşimleri Porsuk ve Bozan beyler komutasındaki Türk kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmiş. Samsa Çavuş, Akça Koca, Konur Alp Türkleştirme faaliyetlerine devam etmiş. Osman Gazi’nin buyruğu ile yeni ele geçen araziler Konuralp’e ocaklık verilmiş. 1337 yılında Orhan Bey’in İzmit’i alması ile Osmanlı bölgeye tamamen hakim olmuş. Orhan Bey de Konuralp’in ocaklık halindeki topraklarını Efteni yöresi ile birlikte Şehzade Süleyman’a ocaklık vermiş. Timur istilası ile İsfendiyaroğulları güç kazanmış, 2. Murat döneminde yeniden Osmanlı topraklarına katılmış. 19. Yüzyılda Sipahiler Ağası Hacı Mustafa Ağa’nın vakıf arazileri içinde Efteni de bulunmaktaymış.

Nuh’un Gemisi Gölyaka

Gölyaka nüfusunun günümüzdeki oluşumu tarihi süreçteki gelişmelerle birlikte 1. Dünya savaşının hemen öncesi ve sonrasında yaşanan yoğun göçler döneminde olmuş. 1. Dünya savaşı öncesinde ve sonrasında Osmanlı Devleti’nin otoritesinin sarsıldığı topraklardan Düzce ve çevresine büyük göçler yaşanmış. Bu topraklar adeta Nuh’un gemisine benzemiş. Gölyaka’ya Kafkasya’dan, Doğu Karadeniz bölgesinden, Kuzey Irak’tan, Balkanlar’dan ve Akdeniz bölgesinden olmak üzere beş ayrı yerden büyük göçler yaşanmış. Bu göç döneminde Gölyaka Anadolu’ya yerleşen ilk Türk topluluklarından olan Manavlar ile meskunmuş. Manavlar’ın bağrına bastığı göçmenler çoğunlukla liderlerinin adıyla anılan yeni köyler kurmuşlar. Bunlar; Hacı Memed Ali Efendi (Hamamüstü), Hacı Yakup, Zekeriya Bey, Hacı Süleyman Bey gibi köylermiş. Göç alınan topraklar “Batum, Sohum, Nalçik, Maykop, Giresun, Ordu, Rize, Trabzon, Selanik; Kırcaali ve Antalya” imiş. Trabzon göçmenleri arasında Bektaşi cemaatine mensup insanlar da varmış.

Eski Gezgin ve Araştırmacıların Uğrak Yeri

1838 yılında W. E. Ainsworth yöreye ulaşmış bu dönemdeki tespiti ise insanca seyrek ve ormanla kaplı oluşu. 1862 George Perrot Gölyaka’ya gelmiş. Perrot kaplıcaya özel ilgi göstermiş. Yazdıkları kısaca şöyle: Kaplıca binası Efteni köyünden 30 km mesafede, çatısı olmayan bir havuzdan meydana gelmektedir. Devamlı sıcak su kaynamakta ve etraftan gelenlerce kullanılmaktadır. Efteni gölünü de tasvir eder. Ayrıca buraya Melen gölü denildiğine de dikkati çeker. 1886 yılında Bernard Schwarz izlenimlerini şu şekilde ifade eder. Karşımızda sanki bir su havuzu var. orası ve düzlük Prusias ovasıdır. Bazen sisli oluyor. Maviye kadar bütün renk tonlarını burada görmek mümkün. Bu manzarayla atlarımız da bizim gibi çektikleri bütün sıkıntıyı unutmuşa benziyor. Yine 1886’da başka bir araştırmacı Walter von Diest bölgenin ayrıntılı bir haritasını çıkarmış. 1903 yılında Richard Leonhard Efteni bölgesi için halkı misafirperver, onlara verilebilecek en iyi hediye kinin, çünkü gölden kaynaklanan sıtma var. Çay ve semaver kültürüne sahipler, ziraat ve at bakımı temel uğraşları der. Bir de yeni bölge haritası da çizmiş. Katip Çelebi 17. yüzyılda Efteni’nin ilk tanıtımını söyle yapmıştı. Efteni; Göl kenarında, iki köyü vardır biri kazadır. Milan (Melen) bu göle dökülür. Yine bir tarafında ayağından çıkıp, deryaya karışır Konrapa’nın Güney tarafında Uğrı (Uğur) suyu derler, bu nehir olup Efteni gölüne dökülür. Bahire-i Efteni Üskübi ile Konrapa arasında bir göldür. Milan nehri ile Uğrı suyu buna karışır. İkisi bir Uğrı’dan çıkıp, Karadeniz’e dökülür. Bu sıralar üzerinde köprüler vardır. Evliya Çelebi yine 17. Yüzyılda Hendekten Düzce’ye geçerken yöreye uğramış, el değmemiş ormanlar ve derin vadiler dikkatini çekmiş. Ali Saib 19. Yüzyılda şunları yazıyor: Efteni isimli göl vardır. Suyu tatlı ve içimlidir. Sazlık fundalık ve bataklıktır. İçerisinde balık avlanır. Melen suyu Bolu ve İzmid sancaklarının sınırı olarak kabul edilir. Karadeniz’e akar ve buraya dökülür. Günümüz gezginleri ve araştırmacıları ise Gölyaka ile ilgili izlenimlerini kaleme almaya halen devam ediyorlar.

Efteni Gölü

Efteni olarak adlandırılan topraklar Gölyaka ve Düzce sınırları arasında kalan Grek ve Latin kaynaklarında Daphnusius Lacus olarak anılan Efteni gölünden ismini alan Gölyaka ve çevresiymiş. Kastamonu vilayeti salnamelerinde “Düzce’den dört saat uzaklıkta, çevresi beş, altı saatte dolaşılabilir. Göl Efteni ismini taşımaktadır deniyor. Bolu salnamesinde yazılan şekliyle; Düzce ovasının yegane gölü Efteni’dir. Bu gölün suyu tatlı balığı çoktur. Bolu dağının şimal eteğinde ve gayet dağlık, engebeli bir yerde ortaya çıkar. Alanı 24 km2’dir. Efteni gölü ve çevresinde 1914 yılından itibaren iki senelik olarak açık arttırmaya konulmuş. İlk kez bu dönemde yasal balıkçılık yapılmış. 1918 yılı verilerinde ise göl alanının 67 km2 olduğu resmen saptanmış.

Efteni Kaplıcası

Kastamonu vilayet yıllıklarında , hamam bakımsız, sahipsiz, yıkılmaya yüz tutmuş, onarıma gerek duyan bir yapıdır, Eski eser kalıntısı olduğu anlaşılmaktadır. Yapı halk arasında Akçakoca’daki Ceneviz Kalesi gibi, Ceneviz hamamı olarak anılırmış. Cumhuriyet döneminde onarımlar görmüş, sonradan eski binası tamamen yıktırılmış yeni binalar yapılmış, en son olarak da tüm alan temizlenerek günümüzdeki tesisler kurulmuş.

Yollar

Gölyaka- Cumayeri- Hendek üçgeninde ulaşım Bağdat Caddesi adı verilen yol ile sağlanmaktaymış. İmamlar köyünün teşkilinden sonra basit bir yol meydana getirilmiş. Gezginlere göre Düzce ovasının güneyinden ve gölün yakınından geçen eski bir Roma yolu vardır. Ancak sel su taşkınları ve zamanın tahribatı ile bu yoldan eser kalmamış. Roma yolu Efteni’yi Bey köyü üzerinden Düzce’ye bağlıyormuş. Günümüzdeki göl üzerindeki güzergah ise 1940’lı yıllarda bölgedeki tüm köylülerin el ele vermesi ile devletten destek almadan açılmış.

Kaleler

Çevrede güvenliği sağlamak amacı ile kaleler inşa edilmiş. Efteni gölü’ne hakim aynı zamanda ovanın emniyetini sağlayan kaleler birbirine hayli yakınmış. Bunlar Günümüzdeki Kadife Kale, Hamamüstü, Sarıdere köylerinde toprak yüzeyinde kalıntıları dahi tespit edilemeyen kalelerdir.

Melen Irmağından Geçiş

Grek ve Latin kaynaklarında Melen ırmağı yalnızca Hypius olarak anılmaktaymış. Melen’e adını verenler Yığılca’daki Yörüklermiş. Yığılca’dan doğan Melen (Küçük Melen) Efteni gölüne girer ve Gölden Büyük Melen olarak çıkarak Karadeniz’e dökülürdü. İlk Melen köprüsü Gölyaka’yı Düzce’ye bağlayan yol üzerinde sonradan Köprübaşı olarak adlandırılacak olan mevkide 8 Eylül 1949’da açılmıştı. O döneme kadar buradan geçiş sal ile yapılmaktaydı. Ancak ağaç köprülerin Melen’de varlığı da bilinmekteydi. Ömer Efendi köylüleri yakınındaki göl ayağı üzerinde bulunan köprüyü korumak, gelene geçene hizmet etmek savunmakla yükümlüydü. Bu nedenle vergilerden de muaftılar.

Efteni Ormanları

Kardüz Yaylasının bulunduğu dağ silsilesi Grek ve Latin kaynaklarında Olympus olarak adlandırılmış. 18. yüzyılda Kocaeli tersane yetkilileri Efteni ormanları ile ilgilenmiş, Efteni ormanlarından kesilerek işlenecek malzemenin Melen Irmağı aracılığı ile yüzdürülerek Karadeniz’e indirilmesi planlanmış, ancak Dokuz Değirmen köyü civarında Melen’in akış hızı ve kayalıklar sebebiyle bu projeden vazgeçilmiş. Vezir Osman Paşa 25 Şubat 1700 yılında yani Karlofça Antlaşmasının hemen ardından Efteni ormanlarında kalyon yapımı için iyi kereste sağlanabileceğini ifade etmiş. Baş Muhasebe yetkilisi Yusuf da Osman Paşa’nın emri ile harekete geçmiş ve Efteni Gölü ve Melen Irmağı boyunca incelemeler yapmış.

İmamlar Köyü

1864 yılına ait bir salnamede mülki bölünüş içerisinde Bolu ilinde Düzce ile birlikte Efteni’den de bahsedilmesi ilgi çekicidir. Vilayetler kanunu çıkıncaya kadar Bolu’da mutasarrıflık mevcutmuş. 1923’de vilayet sistemine geçilince Düzce Bolu Vilayetine bağlı bir kaza halini almış. Düzce kazası köyleri arasında bazen Efteni, bazen Efteniye, bazen Göl ve çoğu zaman da İmamlar olarak anılan Gölyaka merkezi köyler arasında sayılırmış. Gölyaka’nın çekirdeğini oluşturan İmamlar köyünün kurucuları en etkili Manav gurubunun sülale adı olan İmam oğullarından türemiş.

Gölyaka Nahiyesi

İmamlar köyü zamanla gelişmiş ve 1932’de nahiye olmuş. 1935’te tekrar köy statüsüne dönüşmüş, 28 şubat 1955 de İmamlar köyünde nahiye tekrar teşekkül ettirilmiş. Nahiye kurulunca da ismi Efteni gölü’ne izafeten 1962’de Gölyaka olarak değiştirilmiş.

Gölyaka Pazarı

İmamlar köyünün gelişmesindeki en önemli etken çevre köylerin kavşağında bulunmasıymış. Yüksek kesimlerdeki köylerden inenler mutlaka İmamlardan geçecek ve varış noktalarına ulaşacaklarmış. Zamanla bu varış noktası İmamlar köyü halini almış. İmamlar artık bir pazar yeri olma özelliği de taşımaya başlamış. 14 Mayıs 1957’de resmen oluşturulan İmamlar pazarına günümüzde Gölyaka pazarı deniyor ve insanlar alış veriş için pazara her cumartesi günü geliyorlar.

Gölyaka Belediyesi

Gölyaka nahiyesi de süratli bir gelişme kaydetmiş. Halkın büyük fedakarlıkları ile 1967’de belediye teşkilatını kurmuş ve 17 eylül 1967 de ilk belediye başkanı başkan seçilmiş.

Gölyakalılar Yurt Dışında

1965’deki büyük sel felaketinin ardından bir çok insan Almanya, Avusturya, Fransa’ya gibi Avrupa ülkelerine , 1980’li yıllarda ise Libya, Suudi Arabistan gibi Asya ve Afrika ülkelerine ülkelere yönelmiş. Günümüzde ise turizm ve sanayi faaliyetleri ile ilçe dışarıdan göç almaya başlamış.

Gölyaka İlçesi

Gölyaka 4 Temmuz 1987 tarihinde Bolu ilinin ilçesi olmuş. 3 Aralık 1999 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile 81. İlimiz olan Düzce’ye yine ilçe olarak bağlanmış. Günümüzde Gölyaka ilçesi bir merkez belediyesi 7 mahalle ve 24 köyden oluşuyor.

1999 Depremleri

17 Agustos 1999 tarihinde Marmara bölgesinde meydana gelen depremde yüzey kirigi Düzce’nin yaklasik 6 km. güney batisinda Gölyaka yakinlarinda bitmektedir. Bu depremden üç ay sonra meydana gelen Düzce Depremi, 17 Agustos kiriginin kuzey dogu ucu ile Bolu tüneli arasindaki kesimi kirmistir. 12 Kasim 1999 kuzey kiriginin bati ucunda yaklasik 9 km. lik kisim 17 Agustos Depreminde de kirilmistir. Ancak 17 Agustos Depreminde bu kisim üzerindeki yanal yer degistirme, batidan doguya dogru azalarak devam etmis, Gölyaka civarinda 30 cm. ye kadar azalmis ve kirigin sonuna dogru yanal yer degistirme kaybolarak kuzey kirigi yalnizca çatlaklar biçiminde takip edilebilmistir. 12 Kasim kuzey kirigi 17 Agustos kuzey kiriginin tam dogu ucu dogrultusunda gelismemis bu bölgede saga siçrama yaparak gelismistir. Bu saga siçramanin oldugu bölgede düsey yer degistirme egemendir. 12 Kasim 1999 Depreminde Haciyakup Köyü civarinda yanal yer degistirme 40-50 cm. civarinda iken düsey yer degistirme yer yer 3 metreye varmaktadir. En büyük düsey yer degistirme Efteni Gölü’nün güneyinde görülmektedir. Efteni Gölü’nün güneydogusunda ve daha güneye dogru sivilasma yapilari gelismistir. Her iki depremden de büyük hasar alan Gölyaka’da toplam 106 kisi hayatini kaybetmis, 317 kisi de yaralanmistir. Ilçede agir/yikik bina sayisi konut sayisi 1.225, orta hasarli konut sayisi 538 ve hafif hasarli konut sayisi ise 766’dir. Agir/yikik isyeri sayisi 317, orta hasarli isyeri sayisi 538 ve hafif hasarli isyeri sayisi 99’dur.

Coğrafi Yapı

Düzce ilinin bati ucunda yer alan Gölyaka’nin yüzölçümü 219.983 km2’dir.Ilçe, kuzeyde ve güneyde bulunan Bolu ve Köroglu Daglarinin uzantisi olan sira daglar arasinda yer almaktadir. Güneydeki daglar daha yüksek oldugundan ilçenin güney kesimi yüksek dag kitlesi ve ormanlik alanlar ile kaplidir. Ilçenin kuzey bölümü kuzeye dogru genisleyen bir ovadir ve bu ova Düzce Ovasi ile bitisik durumdadir. Ilçeyi Düzce Ovasi’ndan ayiran Büyük Melen Irmagi ve Efteni Gölü’dür. Ilçe Merkezi Efteni Gölü’nün batisinda düz ovada kurulmus olup, rakimi 100 metre civarindadir. Yerlesim durumu olarak ova kisimlari düz, daglik ve yüksek kisimlari topografik yapi olarak dik bir egime sahiptir. Arazi yapisi olarak genellikle kumlu-killi ve yer yer mil karisimi alüvyonlu topraklardan ve çok sulak gevsek bir yapiya sahiptir. Gölyaka su kaynaklari bakimindan Düzce’nin en zengin ilçelerinden biridir. Ilçenin su göller bulunur: Efteni Gölü, Kara Göl, Sari Göl, Cilbiz Kuyusu, Gölcük, Kuru Göl ve Katir Gölü. Gölyaka yaylalari açisindan da zengindir. Pürenli, Kardüz, Yanik, Unluk ve Kizik yaylalari en basta gelen yaylalaridir. Bu yaylalar yayla turizmi açisindan gelecek vaadetmektedir. Özellikle de Kardüz yaylasi kis sporlari ve turizmi için gelecegin merkezleri arasinda gösterilmektedir.Melen Irmagi ve Aksu Çayi’da Gölyaka’nin irmaklarindan en basta gelenleridir. Bu irmaklarda balikçilik sporu yapilmaktadir. Gölyaka bütün bu güzelliklerinin yani sira ormanlariyla da doganin tüm güzelligini sergiler. Baslica ormanlari sunlardir. Karamahmut, Keltepe, Güney, Çamlik, Koruluk, Büyük ve Küçük Balkaya, Karadag, Mercantepe, Emeksiz, Konas Saglamsu, Unluk ve Baltepe. Ilçe Kuzeydogu Anadolu aktif fayi üzerinde bulundugundan 1. derecede deprem bölgesidir. 17 Agustos depreminde ilçede derin çatlak ve yariklar oluşmuş yer yer kaymalar meydana gelmistir.

İdari Yapı

Gölyaka ilçesinin merkezinde 1 adet belediye bulunmaktadir. Ilçenin 6 mahallesi ve 23 köyü vardir.

Nüfus

1997’de yapilan Genel Nüfus Sayimina göre ilçenin toplam nüfusu 18.155’dir. Ilçe merkezinin nüfusu 5.267, köy nüfusu ise 12.888’dir. Ilçenin 17 Agustos ve 12 Kasim 1999 tarihlerinde olmak üzere iki defa üst üste deprem felaketi yasami nedeniyle özellikle ilçe merkezindeki nüfus köylere akin etmistir.

Eğitim

Gölyaka’da 1 Halk Eğitimi Merkezi, 1 Anadolu Lisesi, 1 Çok Programli Lise ve 10 ilkögretim okulu bulunmaktadir. Ilkögretim alanindaki ögrenci sayisi 2.698, lisedeki ögrenci sayisi ise 203’dür.

Gölyaka Efsaneleri

Tüm efsanelerin çoğunlukla gerçek kişilere ve yaşanmış olaylara dayandığı unutulmamalı. Gölyaka söylenceleri de gerçekle hayal gücünün karışımı gibidir. Onlar yıllarca sanki tamamen gerçekten olmuş gibi kuşaktan kuşağa aktarıla gelmişler.

Efteni Gölü

Efteni gölü efsanesine göre. gölün bulunduğu alanda çok önceleri büyük ve varlıklı bir köy varmış. Günün birinde derviş görünüşlü bir ihtiyar gelmiş köye. Açlığını belirterek ekmek istemiş hane sahiplerinden. Ancak tüm köşklerin, konakların kapıları yüzüne kapanmış bu tanrı misafirinin. Köyün çıkışında bir baraka kalmış gitmediği. Oraya vardığında yaşlı bir kadının torununu avutmak için külden ekmek yaptığı ve çocuğun ekmeğin pişip yiyeceği anın yaşadığını görmüş. İhtiyar derviş kadından da aynı talepte bulunmuş. Fakat yaşlı kadının ağlayarak tek varlığı torununa bile verebileceği ekmeği olmadığını, yoksa Allah’ın verdiği bir lokma aşı kuldan esirgemeyeceğini söyleyince derviş; “torununla beni takip et” demiş. Birlikte yukarılara doğru yönelmişler. Dervişin asasını vurduğu her yerden su fışkırıyormuş. yaşlı kadına ve torununa arkalarına bakmalarına izin verdiğinde köylerinin suya boğulmuş olduğunu görmüşler.

Efteni Kaplıcası

Bizans prensesi olduğu söylenen Eftelya amansız bir hastalığa yakalanır. En iyi hekimler bile derman bulamaz derdine. Eli yüzü yaralar içinde kalmıştır. Taze şifalı bitkileri bulmak için çıkarlar yola muhafızlar, hekimler eşliğinde ancak nafile. Sonunda kenarında su kaynayan bir düzlüğe gelinir. Bu düzlükte kurulur imparatorun çadırı tesadüfen, ertesi gün sökülüp yola çıkılmak üzere. Eftelya yatmadan yıkar elini yüzünü burada ve dalar uykuya. Gün ışırken uyanır ve yaralarının onmaya başladığını görür. İmparator bırakır kızını muhafızları ve hekimleri ile sudan daha fazla faydalansın diye. Melen ırmağının önüne de bir bent yaptırır. Efteni gölünü oluşturur biricik kızının yüzmesi için. Eftelya’nın adı dilden dile, kulaktan kulağa değişerek Eftenia, Efteniye, zamanla da Efteni olarak anılmaya başlar. Son nefesine dek bu toprakları hiç terk etmediği, mezarının da inşa edilen kubbeli hamam binasının önüne kazıldığı söylenir prensesin.

Muhapdede

Bir zamanlar Efteni gölü’nün Batısında, Aksu çayı’nın Doğu’ya kıvrıldığı yerin kuzey yamaçlarında Muhap Dede adında ak sakallı, ay yüzlü bir ihtiyar yaşarmış. Efsane bu ya. Cenevizlilerin hüküm sürdüğü Efteni ve çevresinde Cenevizlilerle Müslümanlar arasında sık sık çatışmalar olurmuş. Müslümanları ezmek için Cenevizliler ellerinden geleni ardlarına komazlarmış. Bir olaydan sonra, Muhap Dede, tek başına yalın kılıç yürümüş düşmanın üstüne. Hepsini tek tek haklarken kendi de bir kılıç darbesi yemiş, boynu gövdesinden ayrılmış, almış kesik başını koltuğunun altına. Devam etmiş kılıcını düşmana sallamaya. Cenevizliler korku içinde donakalmışlar. Bakmışlar ki ihtiyarın başsız gövdesi hala onlara kılıç sallıyor, kaçmaya başlamışlar. Muhap Dede de düşmüş onların peşine. Düşmanı kovalarken diğer Müslümanlar görmüş onu bu halde ve o anda yıkılmış yere Muhap Dede. Ruhunu teslim etmiş. Mezarı da kazılmış düştüğü yere.

Kadılar

İki oba otlak ve orman kavgasına düşmüş Kardüz yaylasında. İkisi de çok can kaybetmiş. Bir türlü yaylada aralarından geçecek sınırı belirleyemiyorlarmış. Sonunda bir obanın temsilcileri kalkmış, koyulmuş yola, İstanbul’a varıp padişaha durumu arz etmişler huzurda. Padişah hemen karar vermiş sınırı tespit etmeleri için 12 kadı görevlendirmiş. Kadılar daha gün doğmadan çıkmışlar yola atlar üstünde. Hayli gün sonra varmışlar Kardüz’e gecenin bir vakti. Diğer obadakiler zaten haberdarmışlar kadıların geleceğinden ve pusuya düşürmüşler 12 kadıyı. Hepsini katletmişler yaylanın göbeğinde. Mezarları diğer oba tarafından oracığa kazılmış ertesi gün. Mezar taşları sınır taşı oluvermiş, iki oba arasında. İşte böyle belirlemiş kadılar sınırları. Bu mezarlara günümüzde de kadı mezarları denirmiş, bulunduğu tepeye de Erenler tepesi.

Balkaya

Üskübü’de güçlü mü güçlü bir kral varmış. Bu kralın güzel mi güzel bir kızı. Adı bilinmez bu prensesin ama nice prensleri geri çevirmis, vurulmuş bir çobana. Kral haber almış, şiddetle karşi çıkmış kızına. Uzaklaşması için çobandan, Aksu vadisindeki ulaşılması imkansız bir tepeye hapsetmiş kızını. Prenses akşam üstleri bu tepenin başına oturup uzun saçlarını tararken gözyaşları dökermiş. Göz yaşları daha yere düşmeden bal oluverirmiş. İşte böyledir Balkaya söylencesi. Kardüz yaylasından inen çobanlar kimi zaman akşam üstleri Bakaya’da prensesi hala saçlarını tararken gördüklerini söylerler.

Kadifekale

Yine Üskübü krallarından birinin güzel bir kızı varmış bu efsanede. O zamanlar tamamen sularla kaplıymış Düzce ve Efteni ovası. Gemilerle ulaşım sağlanırmış diğer yükseltilere. İşte bu kral o denli seviyormuş ki kızını, kem gözlerden sakındırmak için kızına Kadifekale’yi inşa ettirmiş. Kale adını prensesin güzel saçlarından alırmış.

Gölyaka’da Sanat

Mimarlık

Gölyakalılar en kolay buldukları malzeme olan ağacı kullanarak yapı inşa çalışmaları ortaya koymuşlar. Evler birbirlerine yakın plan tiplerinde bulunuyor ancak malzeme kullanımında farklı uygulamalar gözlenmekte. Yörede büyük boyda kütüklerin üst üste konulmasıyla ve kütüklerin arasının toprak dolgu ile kapatılması ile oluşturulan çatma tipi evler, yatay ve dikey destekli ve kerpiç duvarlı evler karşımıza çıkıyor. Bunlardan ikincisi günümüzde halen bir çok aileyi barındırırken çatma tipi evler yok olmuş. Bunların yanında geçmişte temel üzerine dikilen ahşap direklere yatay tahtaların çakılmasıyla oluşturulan az sayıda konut da mevcut. Geçmişte yapıların üzerleri çam ve köknar ağaçlarından biçilen ince tahtalarla örtülüymüş. Betonarme yapı inşaatlarının başlamasından önce en uygun şekilde inşa edilen yatay ve dikey destekli kagir evler, plan açısından girişle birlikte karşılaşılan, salon adı verilen, tüm odalara geçişin sağlandığı bir mekanın etrafına odaların sıralanmasıyla oluşturulmuş. İki ya da tek katlı inşa edilen evlerde iki katlılar içten merdivenlidir. Yatak odalarının bir köşesinde, dıştan bakıldığında dolap izlenimi veren gizli banyolar mevcut. Odaların salona açılan kapılarının haricinde salonun aydınlatılması için konulmuş pencereler var. İkinci katta dışa çıkıntılı bir balkon gözleniyor. Yapıların tümü kırma çatılı ve kiremit örtülü.

Diğer Sanat Alanları

Çevrede yakın geçmişe kadar peştamal ve tırmaç adı verilen dokumalar yapılmasına rağmen bu sanat da kaşıkçılık ve diğer küçük el sanatları gibi sönmüş durumda. Geçmişte özellikle nal üretimi ve metal tarım aletleri üretimi yapılıyormuş. Ancak günümüzde bu zanaat da yerini modern usullere bırakmış. Mobilyacılık sektörü yeni gelişmekte. Şehircilik ve peyzaj mimarisinin örnekleri artık görülebiliyor. Halk danslarında Karadeniz ve Kafkas dansları karşımıza çıkıyor. Müzik keza öyle. Edebiyatta ise sözlü edebiyat ağırlıklı ve göç edilen yörelerin özelliklerini taşıyor. Halk tiyatrosunun örnekleri ise yok olmak üzere.

Yöresel Ürünler

Alabalık

Yabani alabalık istiyorsanız, balık avcılığı için gerekli belge ve izinleri almalısınız. Ancak alabalık üretim tesislerindeki balığın lezzeti de diğerini aratmayacaktır.

Bal

Eğer gerçek kestane balı arıyorsanız. Ağzınıza layık şifa kaynağının merkezinde bulunduğunuzu unutmayın. Tabii bu balın nasıl tüketileceğini de biliyor olmalısınız

Yumurta

Tabii şekilde beslenerek yetiştirilmiş tavukların yumurtalarının nefasetini tatmalısınız.

Manda yoğurdu

Manda sütünden yapılan ürünler yeryüzünün her köşesinde gurmeler tarafından gerekli saygıyı görüyor. Siz de burada onları tasdik edeceksiniz.

Tereyağı

Mera hayvancılığının ne denli önemli olduğunu Gölyaka’nın tereyağı ile birlikte yeniden keşfedeceksiniz.

Peynir

Elbette ki o da bir süt ürünü ama onlarca çeşidini bir arada kaç yerde gördünüz?

Ceviz

Özellikle Batum göçmenlerinin gelirken yanlarında çeşit çeşit meyve fidanları getirdiğini biliyor muydunuz? Yiyeceğiniz cevizin atası belki de uzak bir diyardan.

Fındık

Batı Karadeniz’in (belki de Marmara’nın) fındığını denemeye ne dersiniz?

Yabani mantar, kültür mantarı

Yeni yeni gelişmekte olan bir sektör. Ama mantar yer yüzünün en eski ve gizemli bitkilerinden.

Yabani çilek, aşılı çilek

Kozmetik sanayinden ilaç sanayine kadar bir çok ürünün ham maddesi çileği doğal ortamında koklamak bile sizin için farklı bir tecrübe olacak.

Yöre Mutfağı

Yerli Türkmenlerden “Kabaklı Yufka

Malzemeler: 1 adet siyah kabak, 1kg mısır unu, bir miktar tereyağı, 1/2 kg şeker, 1 kg süt, bir miktar su Hazırlanışı: Kabağın dış kabuğu soyulur ve içerisi temizlenir. Hazırlanan kabak rendeden geçirilerek üzerine su dökülüp mısır unuyla yoğrulur. Yufka haline getirilerek fırında ısıtılır. Daha sonra üzerine şekerli su dökülerek servis yapılır.

Batum Göçmenlerinden “Sinori”

Malzemeler: Hamur için; 1 kg un, 1 su bardağı mısır unu, 1 şeker kaşığı tuz, bir miktar su. Sos için; bir miktar yoğurt, su, tereyağı, kırmızı biber. Hazırlanışı: Hamur malzemeleri karıştırılarak kulak memesi yumuşaklığına getirilir. Oluşturulan hamurdan mandalina büyüklüğünde parçalar kopartılarak açılır. Ortaya çıkan yufka sacda çok kurutulmadan altı ve üstü ısıtılır. Sacdan alınınca ortadan ikiye katlanır. Daha sonra ortadan katlanan yufka ince bir şekilde rulo halinde sarılıp, kırılmaması için bir bezin altında saklanır. Hamur bitene kadar bu işlem devam eder. Bezin altında üst üste konulan yufkalardan biri alınıp, enine iki parmak kalınlığında kesilerek tepsilere dizilip fırına sürülerek kızartılır. Fırından çıkan Sinori soğuduktan sonra bir tavaya beş veya altı kaşık yoğurt konur. Üzerine çok az su ilave edilir. Yoğurt su karışımı bir miktar kaynayınca sinorilerin hepsini ıslatacak şekilde üzerine dökülür. Islatılmış sinori tavasının üzeri bir kapakla kapatılır. Başka bir tarafta eritilmiş tereyağı ile kırmızı biber karışımı sinori üzerine dökülür. Artık sinori servise hazırdır.

Süleymaniye Göçmenlerinden “Balık Çorbası”

Malzemeler: İhtiyaç kadar taze akarsu balığı, tereyağı, soğan, su, biber, tuz, yoğurt, yumurta. Hazırlanışı: Balıklar temizlendikten sonra yağda kızartılır. Kızartılma esnasında üzerine soğan doğranır. Su, biber ve tuz ilave edilir. Kaynadıktan sonra yoğurtla karıştırılır. Bu karışımın üzerine yumurta kırılır. Sıcak servis yapılır.

Balkan Göçmenlerinden “Kolaç”

Malzemeler: 1 kg un, tereyağı, çökelek, su ve tuz. Hazırlanışı: Tuz, un, su ve çökelek karıştırılır. Yoğrularak kalınca bir yufka halinde açılan hamur, birkaç kat katlanarak yağlanıp tavaya konulur ve fırınlanır. Sıcak servis yapılır.

Trabzon Göçmenlerinden “Yağlaş

Malzemeler: Su, mısır unu, tuz, çökelek veya of peyniri, tereyağı, toz biber. Hazırlanışı: Su kaynatılır. Kaynamış suya mısır unu ve tuz karıştırılarak ilave edilir. Lapa haline geldiğinde çökelek veya of peyniri ilave edilir. Daha sonra toz biberle birlikte kızartılan yağ karışıma eklenir.

Sohum Göçmenlerinden “Mamursa

Malzemeler: Su, mısır unu, peynir, tereyağı ve tuz Hazırlanışı: Kaynatılmış suya elenmiş mısır unu dökülür. Su çekilinceye kadar yeterli un konur ve sürekli karıştırılır. Tuz ilave edilerek karıştırılan un kıvama gelince siniye aktarılır. İple kesilir. Ortaya tercihe göre peynir, tereyağı konur. Sıcak servis yapılır.

Dış bağlantılar

İlçe kaymakamlığı Sitesi www.golyaka.gov.tr

İlçe Belediye Sitesi http://www.duzcegolyaka.bel.tr

 

Türkiye'nin İllerinin Haritası Düzce İlçeleri Türk Bayrağı

Akçakoca   Cumayeri   Çilimli  Gölyaka   Gümüşova   Kaynaşlı  Yığılca

Türkiye'nin İllerinin Haritası Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin İlleri Türk Bayrağı

AdanaAdıyaman AfyonkarahisarAğrı AksarayAmasya AnkaraAntalya ArdahanArtvin AydınBalıkesirBartınBatmanBayburtBilecikBingölBitlisBoluBurdurBursaÇanakkaleÇankırıÇorumDenizliDiyarbakırDüzceEdirneElazığErzincan ErzurumEskişehirGaziantepGiresunGümüşhaneHakkariHatayIğdırIspartaİstanbulİzmirKahramanmaraşKarabükKaramanKarsKastamonuKayseriKırıkkaleKırklareliKırşehirKilisKocaeliKonyaKütahyaMalatya ManisaMardinMersinMuğlaMuşNevşehirNiğdeOrduOsmaniyeRizeSakaryaSamsunSiirtSinopSivasŞırnakTekirdağTokatTrabzonTunceliŞanlıurfaUşakVanYalovaYozgatZonguldak

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol